25 Mart 2010 Perşembe

Oyun Okuma

Bu konunun başlığını farkındalık da koyabilirdim. Bana göre masada ne olup bittiğinin farkında olmayan bir oyuncunun kazanma ihtimali pek yüksek değildir. Bu oyun için kullanılan sevdiğim bir laf var..

“Some players play their cards, some play poker”
“Bazı oyuncular ellerindeki kartları oynarlar, bazıları ise poker”

Bu lafın yorumu genelde “arada blöf de yapın” şeklindedir. Bence asıl anlatmak istediği biraz daha derin. Oyunu bir bütün olarak görüp elinize ne gelmiş olursa olsun masadaki akışın farkında olun, kararlarınızı ona göre verin.

Oyun okumak için bilgiye ihtiyacımız var ve bunu değişik noktalardan alıyoruz. Sonunda yap-boz’un parçalarını yerine oturtmak kalıyor. Bence oyunu okumak için gereken bileşenler…

- Kendi kartlarımız ve ağırlıkları
- Rakiplerimizdeki olası kartlar
- Oyundaki rakip sayısımız
- Çip miktarımız
- Rakiplerimizin çip miktarı
- Oyun içindeki pozisyonumuz
- Ortadaki kartlar ve taşıyabilecekleri anlamlar
- Rakiplerimizin kazandığı ve kaybettiği oyunlar
- Son 4-5 oyun
- Oyunun akışı

Kendi Kartlarımız ve Ağırlıkları

Her ne kadar oyunu kazanmak için elimizdeki kartların ne olduğu önemli olmasa da; bir elin sonuna yaklaştığınızda üzerinizde bu baskıyı hissetmeye başlarsınız. Elimizdeki kartların değerlemelerini her an yapmamız mecburidir. Flop’tan önce ve sonra, Turn’den ve River’dan sonra mutlaka elimizdeki kağıtları olabilecek en iyi ele göre konumlandırmalıyız. Anlatmak istediğim “Community Cards” (yere açılan ortak kağıtlar) ile elimizdeki kağıtları en iyi beşli için birleştirdiğimizde bu el olabilecek kaçıncı en iyi el. Bazen en iyisi olabilir bazen ikinci en iyi. Ama unutmayın oyunu kazanmak için en iyi ele sahip olmak gerekmez.

Rakiplerimizdeki Olası Kartlar

Diyelim ki elin sonuna kadar gittik ve river da açıldı. Kendi elinizin ağırlığını hesapladınız, şimdi düşünmeniz gereken rakibinizde hangi kartların olduğu. Bunun için ihtimal hesaplarını kullanmıştık; bunu rakibin elin başından beri yaptığı raise,call ve check ile birleştirmenin zamanı geldi. Oyunu dikkatle takip etmenin gerekliliği burada ortaya çıkıyor. Rakibiniz Floptan önce nasıl bir açılış yaptı. Flop’tan sonra raise, call, check? Ya Turn ve River’da? Rakibiniz hangi eleri böyle oynar? Bunları gözlemlemelisiniz; evet masa sosyal bir ortam ama geyik muhabbeti yapmak size el kazandırmaz. En son düşünmeniz gereken de rakibiniz bu tip bir oyunu oynarken sizin onu takip ettiğinizi ve hangi elleri o şekilde oynayacağını bildiğiniz biliyor mu? Eğer bunu belli ettiyseniz başınız belada olabilir.

Oyundaki Rakip Sayınız


Burada kastettiğim masada oturanlar değil, eli oynayanlar. Normal şartlarda turnuva masalarında 5 oyuncuyu aynı anda bir elde görmek pek mümkün değildir (Yine de bazı istinalar biliyorum). Onun yerine mümkün olduğunca rakibi Flop öncesi elemek önemlidir. Heads Up (teke tek) veya 2 rakipli bir oyun profesyonellerin tercih ettiği bir durumdur. Rakip sayısına göre değişen ihtimalleri gözönünde bulundurup oyunumuzu buna göre şekillendirmeliyiz.

Çip Miktarımız


Daha önce de dediğim gibi çip miktarınızı bilmek uğursuzluk değildir. Tam tersine farkındalığınız artar. Elinize gelen iki kart için çip miktarınızın hangi oranını harcayacağınıza karar vermeniz daha kolay olur. Ben aklıma geldikçe çip sayımı yapmak yerine kazandığım ya da kaybettiğim oyunlardan sonra çip sayımı yapmayı tercih ederim. Böylece “Chip Stack”inizdeki zirve ve dip noktaları bilirsiniz. Zirve ve diplere göre oyunumu değiştirip değiştirmeme kararımı vermek en azından çip miktarı belirli çizgilere oturtmama yardımcı olur.

Rakiplerimizin Çip Miktarı

Bir ele girmeden önce mutlaka tespit etmeniz gereken bir nokta. Neden önemli derseniz? Elindeki kartlar için parasının ne kadarını riske ediyor; Short Stack olduğu için mi all-in; üzerine baskı kurarsanız ne kadar cevap verebilir; Big-Stack olduğu için mi agresif; üstünüzde nereye kadar baskı kurabilir…? Hepsi ucu açık sorular… Bu noktada rakibiizin çip miktarını, oyun karakteriyle eşleştirmeniz ve ihtimal hesaplarına başlamanız gerekiyor. Kaç adet uçağı, tankı, askeri olduğunu bilmediğiniz bir ülkeyle savaşa girer miydiniz?

Oyun İçindeki Pozisyonumuz

Bazı arkadaşlarım bu konuyu kafama çok taktığımı söylerler. Bence pozisyonumuz elimizdeki kartlardan daha önemlidir. Oyuna “Dealer”ın hemen solunda başlamak nasıl bir duygu? Ya da Dealer olmak? Bir boksör vucudunu doğru pozisyona getiremezse sağlam bir yumruk atamaz, hatta kendini sakatlar. İyi bir kazancın yolu da pozisyon avantajından geçer. Bu nedenle Pre-Flop’ta oyuna girip girmeme kararını verirken pozisyonumuzu mutlaka göz önünde bulundurmalıyız. Erken pozisyonda olmak kazancınızı sınırlandırabilir ve ya boşa para harcamanıza sebep verebilir. Dan Harrington’ın suited A-10 ları bile sadece early-position yüzünden fold ettiğini biliyoruz.

Ortadaki Kartlar ve Taşıyabilecekleri Anlamlar

Herşey tamam, pozisyonumuz güzel, elimizde KK, ortada A yok, oyuncular güçlü bir profil çizmiyor… ama ortaya ikinci 7 açıldı…böyle zamanlar sinirlerinize en çok hakim olmanız gereken anlardır. Hiç beklemediğiniz şekilde geriye düşmüş olabilirsiniz ama düşmemiş de olabilirsiniz. Bilgi almak için para harcamanız gerekiyor. Bazı oyuncular ellerinde hiçbir şey olmamasına rağmen sadece ortaki kartları kullanarak elleri kazanabilirler. Sizin yapmanız gereken rakip oyuncuların ortaki anlamlı kartlara göre nasıl oynadığını analiz etmek. Oyuncuların blöfünü yakalayacağınız ve ya sizin blöf yapacağınız anlar ortaya açılan anlamlı kartlarda gizli. Öyle ki rakibiniz blöf yaptığınızı bilmesine rağmen elini fold ederken kötü hissetmeyecek..

Rakiplerimizin Kazandığı ve Kaybettiği Oyunlar

Hafızanızı güçlendirmeye başlasanız iyi olur, ya da belki bir not defteri tutabilirsiniz yanınızda. Bu oyundaki en önemli noktalardan biri kazanırken elini göstermemektir. Elinizi göstermek rakiplerinize ekstra bilgi vermek anlamına gelir. Unutmayın elinizi görmek isteyen fiyatını ödemeli. Siz de rakiplerinizin oyunlarını yakından takip etmelisiniz. Kazandıkları oyunlarda Pre-flop’tan açılışa kadar nasıl bir yol izlediler? Kartlarını göstermeden mi kazandılar? Blöf yaparken mi kaybettiler? Zor kararlarla karşılaştıklarında neyi göz önüne alıp devam ettiler ve ya bıraktılar? Kazandıklarından emin oldukları zaman fiziksel bir rahatlık veya gerginlik belirtisi gösteriyorlar mı? Belki de bir not defteri alsanız daha iyi olur...

Son 4-5 Oyun

Buna çok dikkat etmesek de oyunun akışı açısından öneme sahip. Arka arkaya eller kazananlar nedense bu serilerine devam etmek isterler, genelde blöfle. Bu durumda elinize güvenerek üzerine gidebilirsiniz. Ya da siz aynı şeyi diğerlerine yapabilirsiniz. Unutmayalım ki bu bir psikoloji oyunu. Son 4-5 oyunda son kartta kaybetmiş, blöfü ortaya çıkarılmış, eline kötü kartlar gelen ve gittikçe sinirlenen oyuncuyu yakalamalısınız. Muhtemelen bir patlama anında bu gidişe dur demek için rest çekmeye yaklaşacak, ve siz doğru zamanda orada, o çipleri almak için bekliyor olacaksnız.

Oyunun Akışı

Bence oyunun kendine göre bir akışı var. Bir yerde okumuştum; doğruluğundan emin değilim ama paylaşmak istedim. Yapılan gözlemlere göre para saat yönünde ilerleyerek masayı dolaşıyormuş. Kartların dağıtım yönünde paranın yer değiştirmesi çok da mantıksız değil zira pozisyonlar da dağıtım yönüne göre değişiyor. Bunun dışında akıştan bahsettiğim biraz daha farklı. Ben oyunu bir nehir gibi düşünüyorum. Rahat ilelermek istiyorsanız kendinizi akışa bırakmanız gerekiyor fakat akış sizi her zaman doğru noktaya götürmeyebilir. Dolayısıyla akışın tersine bir hareket yaparken zorlanmanız normal. Aynı akışın tersine gitmeye çalışan somon balıkları gibi nehirle bağlantınızı kesip sıçrama yapmanız gerekecek. Yalnız burada ne olduğunuza karar vermelisiniz; akıntının tersine sıçrayan somon mu yoksa nehrin kenarında somonların sıçramasını bekleyen ayı mı olacaksınız?

Son Söz

Oyunu okumak hatasız oynamaya çalışmanın en önemli unsurlarından. Oyunu mükemmel okuyabilirsiniz, hatasız da oynayabilirsiniz; yine de bu oyunu kazanacağınız anlamına gelmez. Ancak oyunu kazanma ihtimalinizi arttırır. Yukarıda açıklamaya çalıştığım bileşenleri bir araya getirerek oyundan bir anlam çıkartmalıyız. Bu, bizi belalardan uzak tutarken zafere giden yolda rakiplerimizden avantajlı olmamızı sağlayacaktır.

2 Mart 2010 Salı

Şans Faktörü

Yazmaktan en çok zevk alacağım bölüm bu olacak sanırım. Şans kavramı ve oyuna etkileri üzerine birkaç haftadır yoğun bir şekilde kafa yormaktayım. Sadece kendi düşündüklerimden ziyade arkadaşlarımın da olaya bakışını süzüp öyle yazmak istedim. Yazdıklarım düşündüklerimi haklı çıkarmaya çalışmaktan çok paylaşmak için yazılmıştır.

Kavramsal Olarak Şans:
Türkçe’de daha çok ihtimal anlamında kullanırız ama kavramsal olarak yanlış ifade etmiş oluruz. Mesela “İki kere üst üste bir zar altı altı atma şansın nedir?” dediğimizde aslında tam olarak ihtimalden bahsetmiş oluruz. Dolayısıyla başlangıçta kafamızda bu ayrımı yapalım.

Bilimsel bir tanım için interneti çok zorladım ancak bir sonuç bulamadım (en azından şimdiye kadar; bulursam güncellemeyi yorumlar kısmında yapacağım). Birkaç forumda alternatif tanımlarla karşılaştım ama ortak bir paydada buluşulamadığı kesin gibi. Yalnız genel bir kanı şansın bilimsel olmadığı yönünde.

Fakat birkaç edebi tanım için:

- Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek
- Bir olayın olabilirliği.
- Bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum


Alternatif tanımlardan aklımda kalanlardan bir tanesi:

- Kestirilemeyen sonuç

Genel olarak şansı tanımlamakta zorluk çekildiği kanısındayım. Birisi gelip pat diye size şansı tanımlamanızı istese eminim o an için çok rahat bir cevap verirsiniz. Fakat cevabınız üzerine düşündüğünüzde aslında kapsayıcılık ve açıklayıcılık açısından eksik bulmanız oldukça olası.

Yukarıdaki tanımlara bir göz atalım. Birincisi biraz mistisizme göndermede bulunuyor. Şans sorusunun cevabını metafiziksel vermeye çalışıyor. Bir açıdan bakarsak yanlış değil fakat ya materyalist bir görüşe sahipsem ve bizden daha yüce bir güç olduğuna inanmıyorsam. O zaman bu tanım beni tatmin edebilir mi? O yüzden bu tanımın bilimsel olması durumu söz konusu değildir, çünkü bilimde gerçeğin göreceliliği yoktur.

İkinci tanım tamamen “Olasılık” kavramının tanımıdır. Tanımın şans ile alakası olmadığından üzerinde kafa yormaya değer görmüyorum.

Üçüncü tanım fena değil. Çünkü beklenen bir sonuçtan çok beklenmeyen bir durumu kapsamakta. Durum elverişli de olabilir elverişsiz de olabilir tabi ki. Genel hatlarıyla şansı tanımlamakta yeterli bulduğumu itiraf etmeliyim.

Alternatif dördüncü tanım ise üçüncü tanım ile benzeşiyor ve ne yalan söyleyeyim, çok hoşuma gitti. Bu kadar kısa olup bu kadar çok şey anlatması bir tanım için mükemmel özellikler. Ancak “Kestirilemeyen sonuç” kavramını biz günlük hayatta şans manasında kullanıyoruz, peki sonuçlar kestirilemez mi gerçekten?

Bence Şans:
Yoktur. Bu yukarıdaki tanımları reddettiğim anlamına gelmesin. Eğer şans diye birşey olsaydı kesinlikle üçüncü veya dördüncü tanım gibi bir şey olurdu. Yine de benim şans kavramım ile üçüncü ve dördüncü tanımlarda çakışan noktalar neler onlara bir bakalım..

Üçüncü tanım diyor ki…

- Bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum

Ben de diyorum ki doğada rassal bir olay vuku bulmamıştır ve bulamaz… (çok iddialı oldu değil mi?) Ülkemizin önemli şirketlerinde Aselsan milyon dolarlar döküp rassal sayı üreten bir kutu yaptı. Bu kutu mesajları şifrelemede kullanılacak ve dağılım hesaplarında daha objektif bir görünüm ortaya koyacak. Eminim diğer ülkelerde de bu gibi çalışmalar yapılıyordur. Ancak takdir edersiniz ki bu makineler hiçbir zaman gerçek anlamda rassal olamazlar, zira rassal sayı üretmek için de bir algoritma yazılmalıdır.

Diğer tanım ise:

- Kestirilemeyen sonuç

Bilmem bana katılır mısınız ama ben aynı şartlar birebir sağlandığında her eylemin aynı sonucu vereceğine inanırım. Olasılıksız kitabını okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır ama şöyle küçük bir örnek vereyim. Takımımızın forveti çok güzel bir şut çekiyor ve top önce sol sonra sağ direğe çarpıp dışarı çıkıyor. Ne şans değil mi? Peki, aynı oyuncu başka bir gün aynı konumdan topa aynı hızla vursa; topun darbeyi aldığı nokta; oyuncunun kramponu (hatta üzerindeki toz); topun şişikliği; rüzgarın yönü ve şiddeti; direğin ve topun sürtünme katsayısı bire bir aynı olsa sizce top gol olur mu, ya da olabilir mi? Burada ihtimaller yok olup tek bir sonuç ortaya çıkacaktır.

Daha şanslı olabilir miyiz?

Secret diye bir kitap çıkmıştı; yalan söylemeyeceğim, okumadım. Sadece arka kapağını okumamla okumaya değer görmemem bir oldu. Sanırım evrenin isteklerimize cevap verdiğini anlatıyor. Bazen bana da oluyor açıkçası; bir kağıdın ortaya açılmasını istediğimde onu ortada görüyorum. Veya inanıyorum, açılacak diye düşündüğümde açılıveriyor.

Bu konu üzerinde maddelerin ortak birim enerji üzerinden birbiri ile bağlantılı oldukları gerçeği ile çıkış bulmak kolay geldi. Soru şu; biz istedik diye mi o kart açıldı yoksa o kart biz istesek de istemesek de açılacak mıydı? Kartların belirli bir dizilim sonrası ile dağıtılmaya başlanması ile kime hangi kartın geleceği ortaya hangi kartın açılacağı daha biz kartlara bakmadan belli oluyor. Öyleyse ilk seçenek pek mümkün değil. Bütün maddeler enerjisel olarak birbirine bağlı ise gelecek kartı hissetmek mümkün olabilir mi? Sanırım belirli beyinsel fonksiyonları aştığımızda; evet.

Oyuna Etkisi

Ne kadar şansa inancım olmasa da ağzımdan kaçıyor. Elime kartlar iyi gelmeyince; veya iyi kartlar gelip ortaya kötü açıldığında; en kötüsü iyi bir el yapmışken rakip elin daha iyi olması durumunda şansa lanet ederim.

Kartlar tahmin edemediğimiz bir şekilde ortaya açılmakta ve en iyi durumda ihtimalleri göz önüne alarak oyunda ilerleyebilmekteyiz. Ancak bunlar dışında bir takım ipuçları bize oyunu doğru oynamada yol göstermeye çalışır. Bu oyuncuların tarzları ve psikolojidir. Oyuncu okumaya başladığımızda gelecek kartların önemi giderek azalır. Dolayısıyla profesyonel bir oyuncu ile amatör bir oyuncu arasındaki fark açılan kartlara olan bağımlılık ile ölçülebilir.

Gelecek kartlardan ziyade, şartları ne kadar zorladığımız önemlidir. Rakibin elindeki kartları tahmin edebilmek; onun oyunu açışına, girişine dikkat etmek; önceden onunla ilgili topladığımız bilgileri süzüp içinde bulunduğumuz durum için verileri birleştirmekten geçer. Eğer rakibin elindeki kartları en azından yaklaşık olarak tahmin edebilirsek; o zaman çıkan kartlara göre nasıl oynayacağını da tahmin edebiliriz.

Yine de bazen önümüzü göremediğimiz bir noktada çılgınca karar vermek zorunda kalabiliriz. Her ne kadar oyun kartlar dağıtılırken şekillenmiş olsa da biz bunu bilemeyiz. WSOP’de bir el hatırlıyorum. Kartlar dağıtılıyor ve gelen eller yanlış hatırlamıyorsam şöyle AA; KK; KK; 77; 55. Papazı olanlar çoktan kaybetti bile; sadece bilmiyorlar. Aynı masada 5 kişiye aynı anda per gelmesi bir ihtimaldir, geldiğinde de bir gerçekleşmiş bir ihtimal olur, şans değil. Ama böyle bir durumda benim de ağzımdan çıkacak ilk kelime şans olacağına adım gibi eminim.

Şans kavramı doğada olmayan, insanın kendisinin yarattığı bir yalan gibi. Bazen bir mazeret bazense alçak gönüllü olmak için kullanıyoruz. Gerçekler ise farklı. Yapmamız gereken; şans olarak adlandırdığımız konumları minimuma indirerek oyundaki en doğru patikayı izleyebilmek. Bu yolda riskler de alınacaktır fakat kartlarımızı “yüce bir gücün” ellerine teslim etmeden önce mutlaka bundan emin olmalıyız.