25 Mart 2010 Perşembe

Oyun Okuma

Bu konunun başlığını farkındalık da koyabilirdim. Bana göre masada ne olup bittiğinin farkında olmayan bir oyuncunun kazanma ihtimali pek yüksek değildir. Bu oyun için kullanılan sevdiğim bir laf var..

“Some players play their cards, some play poker”
“Bazı oyuncular ellerindeki kartları oynarlar, bazıları ise poker”

Bu lafın yorumu genelde “arada blöf de yapın” şeklindedir. Bence asıl anlatmak istediği biraz daha derin. Oyunu bir bütün olarak görüp elinize ne gelmiş olursa olsun masadaki akışın farkında olun, kararlarınızı ona göre verin.

Oyun okumak için bilgiye ihtiyacımız var ve bunu değişik noktalardan alıyoruz. Sonunda yap-boz’un parçalarını yerine oturtmak kalıyor. Bence oyunu okumak için gereken bileşenler…

- Kendi kartlarımız ve ağırlıkları
- Rakiplerimizdeki olası kartlar
- Oyundaki rakip sayısımız
- Çip miktarımız
- Rakiplerimizin çip miktarı
- Oyun içindeki pozisyonumuz
- Ortadaki kartlar ve taşıyabilecekleri anlamlar
- Rakiplerimizin kazandığı ve kaybettiği oyunlar
- Son 4-5 oyun
- Oyunun akışı

Kendi Kartlarımız ve Ağırlıkları

Her ne kadar oyunu kazanmak için elimizdeki kartların ne olduğu önemli olmasa da; bir elin sonuna yaklaştığınızda üzerinizde bu baskıyı hissetmeye başlarsınız. Elimizdeki kartların değerlemelerini her an yapmamız mecburidir. Flop’tan önce ve sonra, Turn’den ve River’dan sonra mutlaka elimizdeki kağıtları olabilecek en iyi ele göre konumlandırmalıyız. Anlatmak istediğim “Community Cards” (yere açılan ortak kağıtlar) ile elimizdeki kağıtları en iyi beşli için birleştirdiğimizde bu el olabilecek kaçıncı en iyi el. Bazen en iyisi olabilir bazen ikinci en iyi. Ama unutmayın oyunu kazanmak için en iyi ele sahip olmak gerekmez.

Rakiplerimizdeki Olası Kartlar

Diyelim ki elin sonuna kadar gittik ve river da açıldı. Kendi elinizin ağırlığını hesapladınız, şimdi düşünmeniz gereken rakibinizde hangi kartların olduğu. Bunun için ihtimal hesaplarını kullanmıştık; bunu rakibin elin başından beri yaptığı raise,call ve check ile birleştirmenin zamanı geldi. Oyunu dikkatle takip etmenin gerekliliği burada ortaya çıkıyor. Rakibiniz Floptan önce nasıl bir açılış yaptı. Flop’tan sonra raise, call, check? Ya Turn ve River’da? Rakibiniz hangi eleri böyle oynar? Bunları gözlemlemelisiniz; evet masa sosyal bir ortam ama geyik muhabbeti yapmak size el kazandırmaz. En son düşünmeniz gereken de rakibiniz bu tip bir oyunu oynarken sizin onu takip ettiğinizi ve hangi elleri o şekilde oynayacağını bildiğiniz biliyor mu? Eğer bunu belli ettiyseniz başınız belada olabilir.

Oyundaki Rakip Sayınız


Burada kastettiğim masada oturanlar değil, eli oynayanlar. Normal şartlarda turnuva masalarında 5 oyuncuyu aynı anda bir elde görmek pek mümkün değildir (Yine de bazı istinalar biliyorum). Onun yerine mümkün olduğunca rakibi Flop öncesi elemek önemlidir. Heads Up (teke tek) veya 2 rakipli bir oyun profesyonellerin tercih ettiği bir durumdur. Rakip sayısına göre değişen ihtimalleri gözönünde bulundurup oyunumuzu buna göre şekillendirmeliyiz.

Çip Miktarımız


Daha önce de dediğim gibi çip miktarınızı bilmek uğursuzluk değildir. Tam tersine farkındalığınız artar. Elinize gelen iki kart için çip miktarınızın hangi oranını harcayacağınıza karar vermeniz daha kolay olur. Ben aklıma geldikçe çip sayımı yapmak yerine kazandığım ya da kaybettiğim oyunlardan sonra çip sayımı yapmayı tercih ederim. Böylece “Chip Stack”inizdeki zirve ve dip noktaları bilirsiniz. Zirve ve diplere göre oyunumu değiştirip değiştirmeme kararımı vermek en azından çip miktarı belirli çizgilere oturtmama yardımcı olur.

Rakiplerimizin Çip Miktarı

Bir ele girmeden önce mutlaka tespit etmeniz gereken bir nokta. Neden önemli derseniz? Elindeki kartlar için parasının ne kadarını riske ediyor; Short Stack olduğu için mi all-in; üzerine baskı kurarsanız ne kadar cevap verebilir; Big-Stack olduğu için mi agresif; üstünüzde nereye kadar baskı kurabilir…? Hepsi ucu açık sorular… Bu noktada rakibiizin çip miktarını, oyun karakteriyle eşleştirmeniz ve ihtimal hesaplarına başlamanız gerekiyor. Kaç adet uçağı, tankı, askeri olduğunu bilmediğiniz bir ülkeyle savaşa girer miydiniz?

Oyun İçindeki Pozisyonumuz

Bazı arkadaşlarım bu konuyu kafama çok taktığımı söylerler. Bence pozisyonumuz elimizdeki kartlardan daha önemlidir. Oyuna “Dealer”ın hemen solunda başlamak nasıl bir duygu? Ya da Dealer olmak? Bir boksör vucudunu doğru pozisyona getiremezse sağlam bir yumruk atamaz, hatta kendini sakatlar. İyi bir kazancın yolu da pozisyon avantajından geçer. Bu nedenle Pre-Flop’ta oyuna girip girmeme kararını verirken pozisyonumuzu mutlaka göz önünde bulundurmalıyız. Erken pozisyonda olmak kazancınızı sınırlandırabilir ve ya boşa para harcamanıza sebep verebilir. Dan Harrington’ın suited A-10 ları bile sadece early-position yüzünden fold ettiğini biliyoruz.

Ortadaki Kartlar ve Taşıyabilecekleri Anlamlar

Herşey tamam, pozisyonumuz güzel, elimizde KK, ortada A yok, oyuncular güçlü bir profil çizmiyor… ama ortaya ikinci 7 açıldı…böyle zamanlar sinirlerinize en çok hakim olmanız gereken anlardır. Hiç beklemediğiniz şekilde geriye düşmüş olabilirsiniz ama düşmemiş de olabilirsiniz. Bilgi almak için para harcamanız gerekiyor. Bazı oyuncular ellerinde hiçbir şey olmamasına rağmen sadece ortaki kartları kullanarak elleri kazanabilirler. Sizin yapmanız gereken rakip oyuncuların ortaki anlamlı kartlara göre nasıl oynadığını analiz etmek. Oyuncuların blöfünü yakalayacağınız ve ya sizin blöf yapacağınız anlar ortaya açılan anlamlı kartlarda gizli. Öyle ki rakibiniz blöf yaptığınızı bilmesine rağmen elini fold ederken kötü hissetmeyecek..

Rakiplerimizin Kazandığı ve Kaybettiği Oyunlar

Hafızanızı güçlendirmeye başlasanız iyi olur, ya da belki bir not defteri tutabilirsiniz yanınızda. Bu oyundaki en önemli noktalardan biri kazanırken elini göstermemektir. Elinizi göstermek rakiplerinize ekstra bilgi vermek anlamına gelir. Unutmayın elinizi görmek isteyen fiyatını ödemeli. Siz de rakiplerinizin oyunlarını yakından takip etmelisiniz. Kazandıkları oyunlarda Pre-flop’tan açılışa kadar nasıl bir yol izlediler? Kartlarını göstermeden mi kazandılar? Blöf yaparken mi kaybettiler? Zor kararlarla karşılaştıklarında neyi göz önüne alıp devam ettiler ve ya bıraktılar? Kazandıklarından emin oldukları zaman fiziksel bir rahatlık veya gerginlik belirtisi gösteriyorlar mı? Belki de bir not defteri alsanız daha iyi olur...

Son 4-5 Oyun

Buna çok dikkat etmesek de oyunun akışı açısından öneme sahip. Arka arkaya eller kazananlar nedense bu serilerine devam etmek isterler, genelde blöfle. Bu durumda elinize güvenerek üzerine gidebilirsiniz. Ya da siz aynı şeyi diğerlerine yapabilirsiniz. Unutmayalım ki bu bir psikoloji oyunu. Son 4-5 oyunda son kartta kaybetmiş, blöfü ortaya çıkarılmış, eline kötü kartlar gelen ve gittikçe sinirlenen oyuncuyu yakalamalısınız. Muhtemelen bir patlama anında bu gidişe dur demek için rest çekmeye yaklaşacak, ve siz doğru zamanda orada, o çipleri almak için bekliyor olacaksnız.

Oyunun Akışı

Bence oyunun kendine göre bir akışı var. Bir yerde okumuştum; doğruluğundan emin değilim ama paylaşmak istedim. Yapılan gözlemlere göre para saat yönünde ilerleyerek masayı dolaşıyormuş. Kartların dağıtım yönünde paranın yer değiştirmesi çok da mantıksız değil zira pozisyonlar da dağıtım yönüne göre değişiyor. Bunun dışında akıştan bahsettiğim biraz daha farklı. Ben oyunu bir nehir gibi düşünüyorum. Rahat ilelermek istiyorsanız kendinizi akışa bırakmanız gerekiyor fakat akış sizi her zaman doğru noktaya götürmeyebilir. Dolayısıyla akışın tersine bir hareket yaparken zorlanmanız normal. Aynı akışın tersine gitmeye çalışan somon balıkları gibi nehirle bağlantınızı kesip sıçrama yapmanız gerekecek. Yalnız burada ne olduğunuza karar vermelisiniz; akıntının tersine sıçrayan somon mu yoksa nehrin kenarında somonların sıçramasını bekleyen ayı mı olacaksınız?

Son Söz

Oyunu okumak hatasız oynamaya çalışmanın en önemli unsurlarından. Oyunu mükemmel okuyabilirsiniz, hatasız da oynayabilirsiniz; yine de bu oyunu kazanacağınız anlamına gelmez. Ancak oyunu kazanma ihtimalinizi arttırır. Yukarıda açıklamaya çalıştığım bileşenleri bir araya getirerek oyundan bir anlam çıkartmalıyız. Bu, bizi belalardan uzak tutarken zafere giden yolda rakiplerimizden avantajlı olmamızı sağlayacaktır.

2 Mart 2010 Salı

Şans Faktörü

Yazmaktan en çok zevk alacağım bölüm bu olacak sanırım. Şans kavramı ve oyuna etkileri üzerine birkaç haftadır yoğun bir şekilde kafa yormaktayım. Sadece kendi düşündüklerimden ziyade arkadaşlarımın da olaya bakışını süzüp öyle yazmak istedim. Yazdıklarım düşündüklerimi haklı çıkarmaya çalışmaktan çok paylaşmak için yazılmıştır.

Kavramsal Olarak Şans:
Türkçe’de daha çok ihtimal anlamında kullanırız ama kavramsal olarak yanlış ifade etmiş oluruz. Mesela “İki kere üst üste bir zar altı altı atma şansın nedir?” dediğimizde aslında tam olarak ihtimalden bahsetmiş oluruz. Dolayısıyla başlangıçta kafamızda bu ayrımı yapalım.

Bilimsel bir tanım için interneti çok zorladım ancak bir sonuç bulamadım (en azından şimdiye kadar; bulursam güncellemeyi yorumlar kısmında yapacağım). Birkaç forumda alternatif tanımlarla karşılaştım ama ortak bir paydada buluşulamadığı kesin gibi. Yalnız genel bir kanı şansın bilimsel olmadığı yönünde.

Fakat birkaç edebi tanım için:

- Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek
- Bir olayın olabilirliği.
- Bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum


Alternatif tanımlardan aklımda kalanlardan bir tanesi:

- Kestirilemeyen sonuç

Genel olarak şansı tanımlamakta zorluk çekildiği kanısındayım. Birisi gelip pat diye size şansı tanımlamanızı istese eminim o an için çok rahat bir cevap verirsiniz. Fakat cevabınız üzerine düşündüğünüzde aslında kapsayıcılık ve açıklayıcılık açısından eksik bulmanız oldukça olası.

Yukarıdaki tanımlara bir göz atalım. Birincisi biraz mistisizme göndermede bulunuyor. Şans sorusunun cevabını metafiziksel vermeye çalışıyor. Bir açıdan bakarsak yanlış değil fakat ya materyalist bir görüşe sahipsem ve bizden daha yüce bir güç olduğuna inanmıyorsam. O zaman bu tanım beni tatmin edebilir mi? O yüzden bu tanımın bilimsel olması durumu söz konusu değildir, çünkü bilimde gerçeğin göreceliliği yoktur.

İkinci tanım tamamen “Olasılık” kavramının tanımıdır. Tanımın şans ile alakası olmadığından üzerinde kafa yormaya değer görmüyorum.

Üçüncü tanım fena değil. Çünkü beklenen bir sonuçtan çok beklenmeyen bir durumu kapsamakta. Durum elverişli de olabilir elverişsiz de olabilir tabi ki. Genel hatlarıyla şansı tanımlamakta yeterli bulduğumu itiraf etmeliyim.

Alternatif dördüncü tanım ise üçüncü tanım ile benzeşiyor ve ne yalan söyleyeyim, çok hoşuma gitti. Bu kadar kısa olup bu kadar çok şey anlatması bir tanım için mükemmel özellikler. Ancak “Kestirilemeyen sonuç” kavramını biz günlük hayatta şans manasında kullanıyoruz, peki sonuçlar kestirilemez mi gerçekten?

Bence Şans:
Yoktur. Bu yukarıdaki tanımları reddettiğim anlamına gelmesin. Eğer şans diye birşey olsaydı kesinlikle üçüncü veya dördüncü tanım gibi bir şey olurdu. Yine de benim şans kavramım ile üçüncü ve dördüncü tanımlarda çakışan noktalar neler onlara bir bakalım..

Üçüncü tanım diyor ki…

- Bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum

Ben de diyorum ki doğada rassal bir olay vuku bulmamıştır ve bulamaz… (çok iddialı oldu değil mi?) Ülkemizin önemli şirketlerinde Aselsan milyon dolarlar döküp rassal sayı üreten bir kutu yaptı. Bu kutu mesajları şifrelemede kullanılacak ve dağılım hesaplarında daha objektif bir görünüm ortaya koyacak. Eminim diğer ülkelerde de bu gibi çalışmalar yapılıyordur. Ancak takdir edersiniz ki bu makineler hiçbir zaman gerçek anlamda rassal olamazlar, zira rassal sayı üretmek için de bir algoritma yazılmalıdır.

Diğer tanım ise:

- Kestirilemeyen sonuç

Bilmem bana katılır mısınız ama ben aynı şartlar birebir sağlandığında her eylemin aynı sonucu vereceğine inanırım. Olasılıksız kitabını okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır ama şöyle küçük bir örnek vereyim. Takımımızın forveti çok güzel bir şut çekiyor ve top önce sol sonra sağ direğe çarpıp dışarı çıkıyor. Ne şans değil mi? Peki, aynı oyuncu başka bir gün aynı konumdan topa aynı hızla vursa; topun darbeyi aldığı nokta; oyuncunun kramponu (hatta üzerindeki toz); topun şişikliği; rüzgarın yönü ve şiddeti; direğin ve topun sürtünme katsayısı bire bir aynı olsa sizce top gol olur mu, ya da olabilir mi? Burada ihtimaller yok olup tek bir sonuç ortaya çıkacaktır.

Daha şanslı olabilir miyiz?

Secret diye bir kitap çıkmıştı; yalan söylemeyeceğim, okumadım. Sadece arka kapağını okumamla okumaya değer görmemem bir oldu. Sanırım evrenin isteklerimize cevap verdiğini anlatıyor. Bazen bana da oluyor açıkçası; bir kağıdın ortaya açılmasını istediğimde onu ortada görüyorum. Veya inanıyorum, açılacak diye düşündüğümde açılıveriyor.

Bu konu üzerinde maddelerin ortak birim enerji üzerinden birbiri ile bağlantılı oldukları gerçeği ile çıkış bulmak kolay geldi. Soru şu; biz istedik diye mi o kart açıldı yoksa o kart biz istesek de istemesek de açılacak mıydı? Kartların belirli bir dizilim sonrası ile dağıtılmaya başlanması ile kime hangi kartın geleceği ortaya hangi kartın açılacağı daha biz kartlara bakmadan belli oluyor. Öyleyse ilk seçenek pek mümkün değil. Bütün maddeler enerjisel olarak birbirine bağlı ise gelecek kartı hissetmek mümkün olabilir mi? Sanırım belirli beyinsel fonksiyonları aştığımızda; evet.

Oyuna Etkisi

Ne kadar şansa inancım olmasa da ağzımdan kaçıyor. Elime kartlar iyi gelmeyince; veya iyi kartlar gelip ortaya kötü açıldığında; en kötüsü iyi bir el yapmışken rakip elin daha iyi olması durumunda şansa lanet ederim.

Kartlar tahmin edemediğimiz bir şekilde ortaya açılmakta ve en iyi durumda ihtimalleri göz önüne alarak oyunda ilerleyebilmekteyiz. Ancak bunlar dışında bir takım ipuçları bize oyunu doğru oynamada yol göstermeye çalışır. Bu oyuncuların tarzları ve psikolojidir. Oyuncu okumaya başladığımızda gelecek kartların önemi giderek azalır. Dolayısıyla profesyonel bir oyuncu ile amatör bir oyuncu arasındaki fark açılan kartlara olan bağımlılık ile ölçülebilir.

Gelecek kartlardan ziyade, şartları ne kadar zorladığımız önemlidir. Rakibin elindeki kartları tahmin edebilmek; onun oyunu açışına, girişine dikkat etmek; önceden onunla ilgili topladığımız bilgileri süzüp içinde bulunduğumuz durum için verileri birleştirmekten geçer. Eğer rakibin elindeki kartları en azından yaklaşık olarak tahmin edebilirsek; o zaman çıkan kartlara göre nasıl oynayacağını da tahmin edebiliriz.

Yine de bazen önümüzü göremediğimiz bir noktada çılgınca karar vermek zorunda kalabiliriz. Her ne kadar oyun kartlar dağıtılırken şekillenmiş olsa da biz bunu bilemeyiz. WSOP’de bir el hatırlıyorum. Kartlar dağıtılıyor ve gelen eller yanlış hatırlamıyorsam şöyle AA; KK; KK; 77; 55. Papazı olanlar çoktan kaybetti bile; sadece bilmiyorlar. Aynı masada 5 kişiye aynı anda per gelmesi bir ihtimaldir, geldiğinde de bir gerçekleşmiş bir ihtimal olur, şans değil. Ama böyle bir durumda benim de ağzımdan çıkacak ilk kelime şans olacağına adım gibi eminim.

Şans kavramı doğada olmayan, insanın kendisinin yarattığı bir yalan gibi. Bazen bir mazeret bazense alçak gönüllü olmak için kullanıyoruz. Gerçekler ise farklı. Yapmamız gereken; şans olarak adlandırdığımız konumları minimuma indirerek oyundaki en doğru patikayı izleyebilmek. Bu yolda riskler de alınacaktır fakat kartlarımızı “yüce bir gücün” ellerine teslim etmeden önce mutlaka bundan emin olmalıyız.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Olasılıksızlık

Oyunun matematik kısmını oluşturan bölümün temel direği “Olasılık”tır. Oyun; tamamlanmamış, belirsiz bilgi üzerine inşa edilmiştir. Ortadaki 5 kart açılmış olsa bile rakiplerin elindeki kartlar bilinmediği için her durumda bir hesaplama yapılması gerekmektedir. Eğer bir dahi değilseniz bunu hesaplamanın kolay bir yolunu öğrenmeniz fena olmaz.

Basit bir yöntem var ve biraz araştırma ile bir çok örneğe ve değişik yaklaşımlara ulaşabilirsiniz. Ben bir nevi özet vereceğim, bilmeyenler öğrenmiş, bilenler hatırlamış olacaklar. (Bu satırları yazarken farkettim ki ben oyun oynarken hiç heseplama yapmıyorum). Bu basit yöntem dışında olasılık hesaplarımızın kararlarımıza etkileri ve olasılık ile kar/zarar hesabı yapılmasından bilgim yettiğince bahsedeceğim.

Out Cards (Dışarıdaki Kartlar):
Üzgünüm ama yağmur adam değilseniz olasılığı yaklaşık hesaplamak zorundasınız. Oyunda rakiplerinizi okumak dışında size yardımcı olabilecek bir takviye güç için kafanızı biraz yormanız gerekecek.
Out Cards deyimi gördüğünüz kartlar dışında kalan kartlar anlamında kullanılmaktadır. Ortaya açılan 5 kart ve elinizdeki 2 kart dışında kalan 45 kartı olasılık hesaplamakta kulanıyorsunuz. Birkaç örnek ile pekiştirip bu basit yöntemi kullanmanızı tavsiye edeceğim..
Elimizde kupa Q-J olduğunu farzedelim ve flop’u görüyoruz. Flop:
A(Kupa) – 4 (Sinek) – 9 (Kupa)
Bu ele Promising (gelecek vaat eden) el diyoruz. Bir kupa ile oldukça yüksek bir Renk çıkarma ihtimaliziniz var. Hemen hesaba başlasak fena olmaz çünkü arttrmaya başlayacaklar.. Şu anda gördüğümüz kart sayısı 5. Dışarıdaki kart sayısı 47. Destedeki Kupa sayısı 13, kalan kupa sayısı ise 9. Dolayısıyla şu durumda Turn’de kupa çıkma ihtimali 9/47. Yaklaşık yüzde 19. Ancak hesaba katamadığımız bir nokta var o da rakiplerimizin elinde olabilecek kupalar. O yüzden 9/47 olabilecek en yüksek ihtimaldir (bu hesabı yaparken diğer oyuncuların elinde hiç kupa olmadığı varsayımı üzerine yaptık). Masada 5 kişi olduğunu düşünelim, o zaman en kötü ihtimal nedir; diğer her oyuncuda 2 kupa olması. Sizin dışınızda kalan 4 oyuncudaki ikişer kupa, kalan dokuz kupadan çıkartılırsa Turn’de kupa açılması ihtimali 1/39 dur. Yaklaşık yüzde 2,5. Dolayısıyla bir karar verirken ihtimalin yüzde 2,5 ile yüzde 19 arasında değiştiğini mutlaka göz önüne almalıyız.
Düşünün ki ihtimaller sadece bize fikir veriyor ancak ihtimalde bile aralık söz konusu iken karar vermek o kadar da kolay olmasa gerek. Bir başka hesaplama ile pekiştirelim.Elimizde J-10 off-suit olsun Flop da:
2 (Sinek) -9 (Kupa) – K (Maça)
Bu elimizdeki ve ortadaki kartlarla yapabileceğimiz en yüksek el Kent gibi gözüküyor. Bir Q’a ihtiyacımız var; ve kimsenin elinde olmadığını farzedelim. Turn’de çıkma ihtimali 4/47; olmazsa river’da çıkma ihtimali 4/46. İki Durumda da yüzde 10’dan az; ki bu en iyi ihtimalli yüzde. Masada 5 oyuncu olduğumuzu düşünmüştük; dolayısıyla en kötü ihtimal yüzde sıfırdır.

Görecelilik Kavramı:
Henüz Einstein’ın seviyesine ulaşmak nasip olmadı ancak kuramının ismini çalmaktan memnun olduğumu da zannetmesini istemem. Pokerde bir görecelilik kavramı olduğu açık. İhtimalleri etkileyen temel sebeplerden biri oyuncu sayısı. Bu, aslında üzerine çok kafa yormamız gereken bir nokta değil; nasıl olsa ihtimalleri iki türlü de hesaplıyoruz. Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir nokta olduğuna inandım ve Derin Poker’in ruhuna uygun buldum.
Masada 5 kişi olmasıyla 10 kişi olması arasındaki farkın ihtimaller üzerine etkileri…Görebileceğiniz kağıt sayısı değişmiyor, ancak diğer oyuncularda ihtiyacıız olan kağıtların bulunma ihtimali artıyor. Bu fark oyunu oynarken hesaplamanız gereken bir ihtimal değildir; masaya oturmadan önce anlamanız gereken bir gerçektir.

Aynı örnekler üzerinden gidelim.
İlk örnekte 5 Kişi üzerinde yaptığımız hesaplamaya göre turnde bir Kupa açılması ihtimali yüzde 2.5 ile 19 arasındaydı. Turn’de açılmadığını farzedersek River’da açılma olasılığı da küçük yüzdesel farklar ile hemen hemen aynıdır.
Peki masada 10 kişi olsaydı? En iyi ihtimal yine yüzde 19 civarında kalacaktı fakat en kötü ihtimal yüzde sıfır olacaktı.
O zaman şu çıkarımı yapmak mantıksız olmayacaktır: “Masadaki kişi sayısı arttıkça elinizi yapmanız için gereken en iyi ihtimal değişmezken en kötü ihtimal düşer.”
Aynı gerçek 2. örnek için de geçerlidir dolayısıyla bir tekrar yapma ihtiyacı duymuyorum. Yalnız olayın başka bir açısı vardır ki o da rakibinizin sizden daha iyi bir el yapıyor ihtimali. Oyuncu sayısı arttıkça bu ihtimalin daha yüksek olacağı kanısındayım ki bu yüzden Agresif oyuncular flop’tan önce mümkün olduğu kadar çok oyuncuyu oyunun dışına çıkartmaya çalışmaktadırlar. Böylece eli kazanma olasılıklarını arttırmaya çalışırlar.

Olasılığı Kullanarak Kar/Zarar Hesabı

Oyunu sadece kartlardan ve olasılıklardan ibaret zannedersek hata yapma olasılığımız yükselir. Dikkate almamız gereken noktalardan biri de rakiplerimizin varlıkları ile kendi varlığımızdır.

Arkadaşlarla oynarken kendi çip miktarımızı saymanın uğursuzluk getirdiğine inanırız hep. Ancak önünüzdeki çip miktarını bilmezseniz etkili bir oyun ortaya koymanız pek mümkün olmayabilir. Sadece bu da yeterli değil; rakiplerinizin miktarlarını da saysanız iyi ederseniz (çaktırmadan).

Çip sayılarına hakim olmanın avantajı ortadaki potun sizlerin veya rakiplerinizin varlığına yapacağı etkiyi hesap edebilmektir. Bu konuda bir örnek vermek en iyisi galiba, madem bu işe Türkçe giriştik paralar da TL olsun…

Verdiğimiz ilk örnek üzerinden gidelim…

Elimizde kupa Q-J. Flop:
A(Kupa) – 4 (Sinek) – 9 (Kupa)

Oyundaki oyuncu sayısı 5, pozisyonumuz 3 olsun. Çip adetleri:
Oyuncu: 12 TL
Oyuncu: 16 TL
Biz: 15 TL
4. Oyuncu: 25 TL
5. Oyuncu: 32 TL

Oyun’da blind’lar 25/50 KR ve ortadaki pot da oyuncular konuşmaya başlamadan önce 5 lira olsun.

Bu tabloya bakıldığında 5. oyuncunun çok avantajlı olduğunu görebiliyoruz. Hem son konuşma hakkına hem de en yüksek çip miktarına sahip. 1. ve 2. oyuncu check yapsınlar ve sıra bana geldiğinde potu 2.5 lira arttırıyorum (Burada 2,5 lirayı seçmemin nedeni hem potun yarısı olması hem de big blind’ın 5 katına gelmesi; dolayısıyla bir taraftan flopu kaçıranları elemeyi planlıyorum diğer taraftan da per/döper yakalamış olanları elde tutmak için çok agresif girmiyorum).
4. oyuncu pas geçsin ve 5. oyuncu 2.5TL üzerine 3 TL daha arttırsın. 1. oyuncu toplam 5.5 liralık artışı görsün ve 2. oyuncu pas geçsin. Sıra bana geldiğinde ortadaki pot miktarı toplam 18.5 lira. Şimdi hesaba başlayalım:

Turn’de veya River’da kupa açılma ihtimalleri:
En iyi ihtimalle %19du hatırlarsanız

Ortadaki potu almak için riske etmem gereken ekstra çip miktarı:
3 lira. Ortaki pota oranı da: yaklaşık % 16

1. oyuncu – varlığının %50sini riske etti
5. oyuncu – varlığının %20sini riske etti
Biz de – varlığımızın %40tan fazlasını riske edeceğiz.

En iyi ihtimalle bu oyunu kazanma şansımız ekstra riske edeceğimiz miktardan fazla (ortaya koyduğunuz potu mutlaka kaybettiğinizi düşünmeniz gerekiyor bu analizi yaparken). Yani ihtimalsel olarak bu yatırımı yapmak akıllıca. Profesyonel bir masada diğer oyuncuların da bu hesabı yaptığına emin olabilirsiniz ancak arkadaş ortamında bu biraz düşük bir ihtimal. Anlatmak istediğim 1 oyuncu bu hesabı yaptıysa ve varlığının %50sini riske ettiyse düşünmeniz gereken bir nokta var demektir.

Olasılığın Kararlarımıza Etkileri:

Yukarıdaki matematiksel hesaplar veya yöntemler konusu poker olan herhangi bir internet sitesinde bulabileceğiniz detaylar. Ben yüzeysel olarak bilgi amacıyla paylaştım zira “Derin Poker” in varlığının amacı bu başlık altında tamamlanacak.

Kendi tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki son kararı verirken çoğu zaman hislerimizle hareket ediyoruz. İlk örneği ele alalım; eğer rakiplerim ekstra 3 değil de 5 lira arttırsaydı kazanç oranım oyunumu kazanma ihtimalimin altına düşecekti. Bu durumda elimi fold edecek miydim? Ya da birinin elinde iki kupa olup bu kupalardan birinin K olması ihtimali beni ne kadar caydıracaktı. Şahsi görüşüm bu elle vedalaşmak o kadar kolay olmazdı.

Psikolojik faktörler burada matematiksel hesapların önüne geçebilir. Bazen istediğiniz kartın geleceğini hissedersiniz ve gözünüzü karartırsınız. Ne olursa olsun bu hesaplamanın ihtimal olduğunu unutmamanız gerekiyor. %1 şans oyunu kaybettiğiniz anlamına gelmeyeceği gibi %99 da kazandınız anlamına gelmeyecektir.

Olasılık genelde karar vermek için başvurulan son nokta değildir. Size karar vermenizde yardımcı olan bir araç olarak düşünülmesi gerekiyor. Sadece ihtimaller kullanılarak bu oyun kazanılamaz. Rakipleriniz ile ilgili bütün bilgiye sahip olmanız gerekiyor. Çip adetleri, oyun stilleri, o anki psikolojileri… maalesef bunları matematiksel olarak ihtimal hesabımıza katmanın bir yolu yok. Dolayısıyla hesabımızı yapıp bu etkileri de göz önüne alarak bir karar vereceğiz ve inanın bana bu karar hiçbir zaman tam anlamıyla matematiksel sayılamayacak.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Psikoloji'nin Önemi

Yazmaya en çok korktuğum bölümlerden biri bu. Bu bilim hakkında bildiklerim sınırlı iken sadece güdülerle yaklaşmak beni rahatsız ediyor. Belki ileriki zamanlarda bu konu üzerine daha bilimsel bir bakış yapabiliriz. Şimdi, ihtiyacımız olan temel noktalar üzerine kafamızı yorma zamanı.

Pokerde Psikoloji bence oyunun en zevkli kısımlarından biri. Bir tarafta kendiniz, diğer tarafta rakipleriniz… bu konuya iki açıdan bakmak gerekiyor. Aynı zamanda oyunun temel sonuç belirleyicilerinden biri. Antonio Esfandiari’ye göre Texas Hold’em Poker’in %85’i Psikoloji, %15’i Matematik. Düşünün ki “World Class” bir Profesyonel poker oyuncusu psikolojiyi oyunda bu kadar baskın görüyor ve şans faktörünü hiç hesaba bile sokmuyor. Bu denli önemli olan bir unsur bazı zamanlar kontrol edemediğimiz davranışlara dönüşüyor.

Psikoloji adı altında bahsetmek istediklerimi başlıklar altında topladım. Alt alta yazdığımda gördüm ki moral ile ile bire bir bağlantılılar. Hepsini ayrıntılarıyla inceleyelim.

Konuşan Oyuncular:
Arkadaşlar arasında oynanan partilerde az rastlanan tipte oyunculardır. Daha çok turnuvalarda veya Casino’larda karşımıza çıkarlar. Ben daha çok Youtube’den izlediğim videolarda karşılaşıyorum. Bildiğim oyunculardan aklıma ilk gelen ise –lakabından da anlaşılabileceği üzere- Mike (The Mouth) Matusow. Birkaç videosunu izlemenizi ve rakibi nasıl çileden çıkardığını görmenizi tavsiye ederim.

Genelde sizi sinirlendirmeye çalışırlar ya da ona sinir olmanızı sağlarlar. Ona karşı dolmanız için gereken her türlü hareket, cümle, mimik gözünüzün içine soka soka yapılır. Ondan hıncınızı almak istediğinizde ise bir aptallık yaparsınız; onun da planı zaten bunu yapmanızdır.(bkz. Parti stratejisi)

Poker Masası’nın bir adabı vardır, genelde kibar olmak üzerine kurulu. Kimseye “Neden Fold ettin” denmez ve ya kaybeden birine “Elini göster” demek kabalık kabul edilir. Bir nevi “racon” ya da “etiket” diyelim. Konuşan oyuncular bu yazılı olmayan kuralları çiğnemekte bir numaradır.

Blöfle kazandığı bir el sonrasında iyi bir eli fold eden rakibini küçümser. Oyun tarzınızı eleştirir ve kaba olarak aptalca oynadığınızı veya oynamayı bilmediğiniz söyleyebilir. Tüm çabası sinir katsayınızı yükseltmek ve hata yapmanızı sağlamak. İnanın bana hata yaptığınızda daha çok sinirleneceksiniz.

Çözümü çok basit; eğer becerebilirseniz. Hiçbir oyuncuya karşı sempati veya antipati duymamanız gerekiyor. Tamamen duygularınızı görmezden gelip bir hesap makinesi kadar stabil durmanız gereken nokta bu noktadır. Bunun çok zor bir şey olduğunu biliyorum ama turnuvalarda, salonlarda kulaklıkla gördüğünüz onca insanın derdi müzik değil. Sizi duymak istemiyorlar, sizle konuşmak istemiyorlar. Herhangi bir online poker masasında “Chat”i kapatmış durumdalar ve sadece hisleri, stratejileri, ve oyun/oyuncu okumalarıyla diğer değişkenlerden bağımsız; duygulardan yoksun bir oyun çıkartma derdindeler.(bu arada hiçbir kulaklıklıyı şampiyon olurken görmedim- belki de ben kaçırdım)

Böyle bir durumla bir şampiyonun nasıl başa çıktığını görmek için Mike Matusow’un Greg (The Fossilman) Raymer’a söylediklerini izlemeniz gerekiyor. Kazandığı bir pot sonrası Matusow, Raymer’e küfre varacak hakaretler etti ve oyundan anlamadığını söyledi (O sene Raymer şampiyon oldu). Raymer herhangi bişey söylemedi ama bozulduğu belliydi. Hazır yakalamışken Matusow biraz daha yüklendi ve Raymer cebinden bir defter çıkartıp birşeyler yazdı, yine cevap vermedi. Sonra Matusow “Şaka yapıyorum dostum” dedi ve elini uzattı, ancak Raymer elini sıkmadı. Matusow masadan kalkana kadar hiç konuşmadı ve Matusow’un elini o masadan kalkınca sıkıp kibarca gönderdi. Keşke hep mutlu sonla bitse değil mi?

Konuşabilir misiniz?
Yukarıdaki gıcık profil olabilir misiniz? Sürekli nefret edilmeye dayanabilir misiniz? Şampiyonluk bilekliğini taktığınızda arkanızdan edilen küfürleri duyup gülümseyebilir misiniz? Belki de yeni bir profile geçmenin zamanı gelmiştir.

Size saygı duymayacaklarını düşünebilirsiniz. Ama insanlar güçlüye saygı duyarlar, bir poker şampiyonuna saygı duyarlar. Çünkü siz onlara saygı duymaları gerektiğini gösterirsiniz, öğretirsiniz. Unutmayın kötülerin de sevenleri vardır. Yalnız masada kötü adamı oynamak Şirinler’de Gargameli oynamaya benzemez. Zira Şirinler hep iyidir, yardıma ihtiyacı olduğunda Gargamel bile olsa yardım ederler. Ama bir poker masasında, dengeniz kaybolduğu anda alaşağı edilirsiniz. İyi yanı şudur ki o masada Gargamel de olsanız Şirine de olsanız kimse kimsenin gözünün yaşına bakmaz. O zaman kötü adam olmak o kadar da kötü olmamalı.

İyi bir kötü adam olmak için birkaç hedef belirlemeniz doğru olabilir. Çabuk sinirlenecek tipler, heyecanlılar en iyi avlar arasındadır. Bu arada baltayı taşa vurmayın da dışarıda sizi dövmek için bekleyen 20 adam bulmayın.

Aslında kişisel olarak onlara saldırmanıza bile gerek yok. Birkaç kez yaptığınız blöfle ne kadar güzel potlar aldığınızı gösterin, ne kadar iyi oynadığınızdan bahsedin. İşte size dersinizi vermek için gelenler başladı bile. Doğru anı kollayıp iyi bir blöf izlenimi vererek all-in’leri masada görebilirsiniz. Yalnız şunu söylemeliyim ki profesyonel düzeyde bu oyuna gelebilcek kişi sayısı çok azdır. Öyle olsaydı The Mouth şimdi çoktan şampiyonuk bilekliğini takmıştı. Öte yandan amatörler için oldukça uygulanabilir bir durum. Çünkü onlar her zaman nasıl daha iyi oynadıklarını göstermek için bir neden ararlar. Konuşan bir ağzı susturmak da oldukça tatmin edici olsa gerek; bu tuzağa düşerler.

Kaybeden Oyuncu Psikolojisi:
Güven kaybı yaratır, tedavisi mutlak ve hızlı bir şekilde kazanmaktır. Dolayısıyla genelde hata kaybedilen oyunla değil kaybedilen oyundan sonra başlar. Kişi, genel oyun stratejisini terk ederek planından sapar ve sabrını kaybeder. Alelacele çekilmiş bir rest ve hüsran bir son ile kırılan kol yen içinde bile kalamaz.

Bu çok iyi idare edilmesi gereken bir süreç. Her zaman kazanmamızın mümkün olmadığı bir oyun oynuyoruz. Bazen göz göre göre kaybediyoruz, bazen kaderimize razı oluyoruz, bazen bir sürpriz oluyor, bazen süzemiyoruz, bazen de iyi elimizi fold ediyoruz… bu oyunda hiç kazanmayan olabilir ama hiç kaybetmeyen yoktur.

Kaybettiğimiz büyük pot bize zarar vermiş olabilir, ama bu stratejimizde ani bir değişikliğe gitmenin nedeni değildir. Özdisiplinimiz bu noktada bizi ayakta tutacak yegane varlığımız. Kazanma hırsımızın ve yenilmiş olmanın verdiği mutsuzluğun bizi nasıl berbat bir oyuna sürükleyebileceğini en iyi kendimden biliyorum. Sanırım sizin de en az bir tane böyle anınız vardır. Neler yaptığımızı biraz hatırlatayım:

- olmadık başlangıç ellere girmek (offsuit 7-2; offsuit 10-3 vs.)
- gereksiz noktalarda blöf yapmak
- oyuncuyu ve oyunu okumayı bırakıp tamamen kendi kartlarınıza odaklanmak
- sinirli bir profil çizmek (sizi diğerlerinin birincil hedefi yapar)

Kısaca, kaybettiğimiz bu büyük pottan sonra oyunun başındaki stabil duruşumuza geri dönmemiz ve duygularımızı dizginlememiz gerekiyor. Unutmayın ki pokerde çoğu zaman kaybettiren şans değil hatalardır. Hata yapma olasılığımızın çok olduğu bu periyotta biraz da tight oynayarak büyük ellere girmekten kaçınmalı, kendimizi dinlendirmeliyiz. Masada mutlaka kaybımızı unutturacak bir çok oyun olacaktır. Eforumuzu ve psikolojik dayanıklılığımızı o anlara saklamak bizim için akıllıca olacaktır.

Kazanan Oyuncu Psikolojisi:
Onun sizi dünyanın en iyi oyuncusu gibi hissettirmesine izin vermeyin. Çünkü bu his size hata yaptıracaktır. Gerektiğinde daha tight bir oyuna döneme kararı alabilmelisiniz.

İnanılmaz bir pot kazandınız ve masanın patronu artık sizsiniz. Durun tahmin edeyim; elinize ne gelirse gelsin flop’u göreceksiniz, küçük bir per ile river’a kadar arttırımlara cevap vereceksiniz, güç sizde ya büyük blöf yapacaksınız… Joe Hachem, WSOP Main Event’i kazandığında Final Masa’daki en az çipe sahip oyuncuydu. Bir Short Stack’in Final Masa’sında kazanması için şanstan çok daha fazlasına ihtiyaç duyması gerektiği konusunda hemfikirizdir umarım. Asıl soru şu ki o masadaki Bully’ler (Yüksek çip adedine sahip olan oyuncular) kendilerinden 20-25 kat daha az çipe sahip bir adama nasıl yeniliyorlar. Cevabını vereyim; “erken bitirme isteği”. Kazanıyorum, gücüm var, ve bunu şu anda bitirebilirim aceleciliği yüzünden tahmin ettiklerinden daha kısa sürede kendileri oyun dışında kaldılar.

Gözlemlerim itibariyle iyi bir pot kazıp masanın “Bully”si olmuş oyucuların stratejileri Loose-Aggressive (Gevşek-Agresif) yönünde değişiyor. “Parası ile dövme” deyimine uygun davranışlara yöneliyor. Fakat girilen oyunlar; kaybedilen potlar düşünüldüğünde bunlar yarardan çok zarar getirecektir. Siz ortadaki birkaç kuruşu toplarken büyük ellere girdiğinizde karşınızdaki oyuncuların daha tight oynayacaklarını unutmamalısınız. Dolayısıyla siz de tight oyuna dönseniz fena olmaz. Sizi mutlaka eleştirenler olacaktır; sırf parayı korumak için ellere girmediğinizi söylecekler. Tek söyleyeceğim “Gaza gelmeyin”. Onlar daha tight oynarken siz neden loose oynayasınız ki. Onun yerine onların loose oynamalarına izin verin, bırakın ortaki potu aralarında büyütsünler ve yeni bir kahraman yaratsınlar. Sizi unuttuklarında geçmişten bir hatıra fotoğrafı çıkartma zamanı gelmiş demektir.

Short Stack Oyuncu Psikolojisi:
Her an double up, triple up yapma ihtiyacı duyarsınız. Elinize nuts gelse dahi onunla iyi bir pot kaldıramayacağınız için üzülürsünüz. Bu sebeple önceki kötü ellerinizi olması gerekenden daha agresif oynayıp rakiplerinizi fold’a zorlamak sizin için çıkış yolu olarak görünse de özellikle Bully’lerin olduğu masada faydasız bir çaba olarak adlandırlabilir.

Şu psikolojiden kurtulmalısınız: Bitecekse bitsin ya da kazanacaksam kazanayım artık. Bu oyun tarzı genel short stack oyuncusu profilidir ve kendisi gibi biri daha masada olmadığı sürece tutmaz. Psikoloji bu oyunda ne kadar büyük bir parça ise sabır ve disiplin de bu parçanın yıkılmaması gereken iki temelidir.

Talihsiz birkaç oyun sonucu yüksek potlar kaybettiniz ve herkes biliyor ki artık ya herro ya merro diyeceksiniz. İnanın bana bütün çakalların gözleri üzerinizde, kuşun dala konmasını bekliyorlar. Tek çare var, direneceksiniz. Tight oyunun böylesi için bir çok kavram kullanırlar; SüperTight, UltraTight, ÜberTight…olabildiğiniz en tight oyuncu olun. Kazanmayacağınız ele girmeyin. Bir süre sonra blöf gücü de kazanmış olacaksınız. Varsın küçük bir potla double up yapın. Ama hemen kendiniz salmayın, ve bir daha ikiye katlamadan stratejinizi de değiştirmeyin. Toparlandığınızda tekrar normal oyununuza dönersiniz isterseniz. Burada mutlaka moraliniz disiplin ile destekleyin. Oyuna zaten kaybettim gözüyle bakmak bu durumlar için sadece şanstan ibaret çıkış yolları yaratır.

Girilmeyen Kazanılacak Eller:
Short stack iseniz oldukça moral bozucu olabilir. Normal zamanda ise beni en az etkileyen durumdur.

2-8 off suit fold edersiniz ve flopta üç tane sekiz açılır. Kent veya renk için tek kağıdınız kalmıştır ama güvenemezsiniz ve arttırılan potlar yüzünden bıraktığınız oyunun river’ında ihtiyacınız olan kart açılır. Hepimizin başına geldi, geliyor ve gelmeye devam edecek…

Burada önemli olan her eli, dağıtılan ve ortaya açılan kağıtlar açısından birbirinden bağımsız düşünmektir. Yukarıdaki 2-8 off suit bir sonraki el bir daha sizde, oyuna girecek misiniz? Unutmayın bu oyunda eldeki her iki kart oyun kazanabilir. Önemli olan o iki kart için ne kadarı gözden çıkartabilceğinizdir.

Bir oyuncunun kartlarını fold ettikten sonra Flop’u görmesi ve dövünmeye başlaması masa adabına ve oyun dinamiklerine aykırı bir durumdur. Oyunculardan biri blöf yapıyor olabilir; bu onun elindeki kozu yerle bir etmek anlamına gelir ve oyuna dışarıdan müdahale olarak algılanır.

Girmediğiniz eli bir tek kendiniz bildiğinize göre, dövünmenin, başkasına kartınızı söylemenin size ne gibi bir yarar getirebilir? Pişman olduğunuz, belki sinirlendiğiniz izlenimini rakiplerinize vermekten başka ne işe yarar. Bunu kullanıp blöf yapamazsınız ama rakipleriniz bunu kullanıp sizi psikolojik olarak tahlil edebilirler. Bu gibi durumlarda yapmanız gereken diğer fold ettiğiniz ellerdeki gibi oturup oyunu izlemektir. İçinizdeki pişmanlık duygusunu bir kenara bıraksanız iyi olur çünkü bir daha aynı el gelse muhtemelen aynı şekilde oynardınız.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Strateji Üzerine Düşünceler

Birçok kaynakta stratejiler oyuncu karakteri ile isimlendirilir. Genelde Tight-Loose (Sıkı-Gevşek) ve Passive-Aggressive (Pasif-Agresif) matrisi kullanılarak oyuncunun karakteri belirlenir. Tavsiye edilen, rakiplerin karakterlerini matris üzerinde belirleyip buna göre oyun stratejisi geliştirmek veya rakibin stratejisini çözümlemektir. Bu matris üzerinde fazla durmadan kısaca ne anlama geldiğini açıklamak istiyorum. Biraz araştırma ile buradaki eşleştirmeler hakkında daha çok bilgi alabilirsiniz.

Tight-Passive (Sıkı-Pasif) : Bu tip oyuncular oyuna girmek için ellerine gelen iki kartın (Pocket/Hole Cards) oldukça iyi kartlar olmasını beklerler. Bu tarz, Tight oyun olarak adlandırılır. Ortaya kartlar açıldıkça arttırma yapmak yerine pasif olarak diğer oyuncuları ne yapacaklarını beklerler, bir tür pusuya yatmak denilebilir.

Loose-Passive (Gevşek-Pasif): Bu oyuncular mümkün olduğu kadar Flop’u (ortaya açılan ilk üç kart) görmeye gayret ederler. Dolayısıyla oyuna girmek için ille de güzel kartlar beklemezler. Ortadaki kartlarla güzel bir el yaptıklarında bile Check (Bob) geçerek pusu kurmaya çalışırlar.

Tight-Aggressive (Sıkı-Agresif): Az oyuna girip, girdiği oyunlarda agresif arttırımlar yapar. Böylece hem çıkabilecek tehlikeli elleri elerler hem de eline güvenen oyuncuları oyunun içine çekerler.

Loose-Aggressive (Gevşek-Agresif): Ya çok blöf yapıyordur, ya da yakaladığı ellerden maksimum verimi almak peşindedir. Çok ele girdiği için birçok oyunda elinde en azından Per olma ihtimali yüksektir.

Tight-Agressive (Sıkı-Agresif) oyunun en iyisi olduğu hakkında birçok kişi görüş birliğindedir. Bu tarzı en önemli temsilcisi WSOP (World Series of Poker) şampiyonu, poker kitapları olan ve birçok oyuncunun onun kitaplarıyla profesyonelliğe adım attığı Dan Harrington’dır. Daha genel bir kanı ise yukarıdaki profilleri karıştırıp her seferinde farklı birini oynayarak rakipler için tahmin edilmesi zor biri olmaktır. Ben de bu konuda oyumu karışık profilden yana kullanacağım.

Şuna emin olun ki Strateji’den kastım yukarıdaki profiller veya okuduğunuz materyaller değil. Ben “Anlık Starteji” ve “Parti Startejisi” üzerine biraz kafa yoracağım.

Anlık Strateji:

Tek oyun için geçerlidir. Strateji, oyuncu Pocket Cards’a baktığı anda oluşturulur ve o oyunun bitmesi ile son bulur. Oyuncu Stratejisini Flop, Turn (açılan 4. kart) ve River’a(açılan 5. kart) göre ve rakiplerinin oyun stiline göre oyun içinde değiştirebilir. Kısa vadeli plan kurmak olarak da adlandırılabilir. Bir örnek ile açıklamak daha doğru olacaktır.

Pocket Cards – KK olsun, ve bu eli izninizle ben oynayayım. Bu eli Pasif de oynayabilirim Agresif de. Örneği Agresif üzerinde vereceğim. Sıra bana geldiğinde Big Blind’ın 4 katı kadar artırıyorum. Fold (Pas)’lar geliyor ve bir oyuncu Call yapıyor (Görüyor); bir diğer oyuncu ise arttırdığım miktarın iki katı kadar arttırıyor. Ben görüyorum ve 2. oyuncu da görüyor. İlk izlenimim şu olur: 2. oyuncuda gelecek vaad eden bir el var fakat tam güvenip risk alamıyor. Offsuit (aynı seriden olmayan) KQ,AQ, QJ gibi veya 77’den JJ’e kadar olan perler olabilir. 3. oyuncu eline güveniyor yada güvendiğini hissetmemizi istiyor. Suited AK, AA, QQ, KQ, QJ ihtimalleri yüksek ancak 22 ile oynayıp yarı-blöf yapıyor olabilir. Pre-Flop oyunda şu stratejiyi uygulamış oldum diğer oyuncuların gözünde:
- Elimde iyi kağıtlar var
- Agresif oynayacağım
3. oyuncunun arttırması ile birlikte onu görerek elimdeki kartların iyi olduğunu teyit ettim. Diğer bir taraftan da elimde AA olmadığını belli etmiş oldum. Çünkü bence elimde AA olsaydı o arttırmanın üzerine bir daha arttırırdım.
Şimdi Flop’u yapalım:
5(karo) – 6(kupa) – 9(karo)
Normal şartlar altında elinde 78 olan birini pre-flop’ta elendiği düşünürüm, çünkü pot big blind’ın 8 katı. Fakat belki elinde 2 karo olan biri hala oyunda. Sıranın ben de olduğunu düşünerek ortada ne olup bittiğini alamanın tek bir yolu var, arttırmak. Ortadaki potu yarısına yakın bir miktar arttırıyorum. 2. oyuncu gördü ve 3. oyuncu arttırdı. Şuna neredeyse emin olabilirim ki ikisinden birinde veya ikisinde mutlaka A var. 2. oyuncu hakkındaki düşüncem Flush(Renk)’a gittiği yönünde. 3. oyuncu ise ya elindeki Per’i üçledi ya da hala kendisindeki elin en yüksek el olduğuna inanıyor.
Turn: A (karo)
Çok karıştırdık değil mi ortalığı. Varsayıma göre hem 2. oyuncunun hem de 3. oyuncunun elinde kayda değer birşeyler olması lazım. Bu A, benim KK elimi tehlikeye soktu ve artık elime eskisi kadar güvenmem kolay değil.
Anlık Stratejimde değişiklik zamanın geldiği zaman onu yapacak cesareti toplamam gerekiyor. Şöyle ki, ya agresifliğime devam edeceğim ve daha da agresif olacağım ya da pasif pozisyonda kalıp rakiplerimin hareketini bekleyeceğim. Eğer gerçekte böyle bir durum ile karşılaşsaydım üzerimdeki Fold baskısı gerçekten çok büyük olacaktı. Rakiplerimin blöf yapma ihtimali göz önüne aldığımda bile ortaya koyduğum paradan vazgeçebilmek kolay değil. Aslında çoğu zaman kaybetmemizin nedeni de bu sanırım. Bazen rakibimizin elini olduğundan büyük görürüz, bazen de kendi elimizi gözümüzde çok büyütürüz.
Yukarıdaki örneği devam ettirmedim çünkü ne kadar gerçeğe yakın olsa da ne yapmamız gerektiği konusundaki kararlar anlık veriliyor. Bu örneğe devam etmem kendimin ne yapacağını tahmin edemediğim bir ortamda sanal sonuçlar doğuracaktır.
Anlık starteji tek bir oyun için geçerlidir ve yukarıdaki örnekte olduğu gibi değiştirip değiştirmemek o anın değişkenlerine bağlıdır. Ya yarı blöf ile yüksek bir arttırma yapılır ve rakipler fold ettirilmeye çalışılır ya da fold edilip çip stoğu başka bir yerde harcanır. İki seçenek de çelik gibi sinirler gerektirir.
Anlık strateji ile bütün bir oyun sürdürülecekse şu unutulmamalıdır ki çok büyük zirveler ve çok büyük düşüşler bu yaklaşım ile mümkün kılınır. Bu, uygulanabildiği sürece rakiplerinize karışık geleceksiniz ve sizin oyun karakterinizi analiz etmekte zorlanacaklar. Zira her yeni oyunda yeni bir strateji oluşturup karşılarına çıkacaksınız. Fakat stratejilerinizin birbirini tekrar etmesi size dezavantaj verecek, o yüzden anlık startejinizi değiştirmelisiniz. Her elinize KK geldiğinde aynı oyunu oynarsanız bu ileride aleyhinize kullanılabilicek bir şeyler anlatıyor olabilir rakiplerinize.

Parti Stratejisi:

3-4 oyunluk seriler veya oyunların hepsi için geçerlidir. Uygulaması zor ve büyük disiplin ister. En büyük blöfler ve en büyük kazançlar bana göre bu yolla yapılır. Temeli, rakibinizin oyun stiliniz hakkında yanlış izlenime kapılmasını sağlamaya çalışmaktır ya da doğru tespitleri yapmasına izin vererek istisnai ellerle oyun kazanmaktır. Birkaç örnekle pekiştirelim…

Bu ikinci Dan Harrington örneğim oluyor ama sanırım oldukça uygun bir örnek. Çok tight bir oyuncu düşünün. Öyle ki artık diğer oyuncuların gözünde sadece iyi kartları olduğunda oyuna giren bir profile sahip. Birkaç oyunla da bu teoriyi destekliyor. İşte bu oyuncu artık eline 2-7 offsuit bile gelse elinde inanılmaz bir blöf gücü tutmakta. Pre-Flop’ta Big Blind’ın 4-5 katı arttırma yaptığında oyunda 1 veya 2 kişi kalır – normal şartlar altonda. Flop-Turn ve River’da da statik duruşunu koruyabilirse blöf ile olukça iyi bir pot alması çok kolay olabilir. Yalnız burada Anlık Strateji de işin içine girmekte. Yani tam büyük vurgunu yapacakken baltayı taşa da vurabilir. Ortaya çıkan kartlar yüksek olduğunda herhangi bir problemle karşılaşmayabilir fakat ortaya düşük kartlar çıkarsa ve rakip agresifleşmeye başlarsa bu planları suya düşürebilir. Bu durumda Anlık Strateji’nin Parti Strateji’si üzerine baskısı olacaktır. Oyuncu ikilemde kalacak ve belki de rakiplerine renk verecek.

Şimdi de daha loose bir oyuncu ile 3-4 partilik strateji üzerine bir örnek vereyim. Bu tarzda Anlık Strateji’nin Parti Stratejisi üzerine baskısı daha fazladır. Bu örneği Daniel Negreanu’nun eğitim videolarından birini baz alarak oluşturdum. Loose-Agresif oyuncu kimliği çizmeye başlayalım. Ortanın üstü bir elimiz olsun suited-J-10 (kupa). Big Blind’ın 3-4 katı kadar bir açılış yapalım ve diyelim ki flopta A(karo) - 2(karo) – 7(karo) açıldı. Ortaya ne açıldığında bağımsız olarak aynı miktarda arttırama devam edelim. Rakibimizin elinde A olsa bile kafasında soru işareti belirecektir. Eğer ki Flop’ta kaçmazsa Turn veya River’da kaçırmayı da becerebilirseniz çok güzel bir pot alırsınız. 2-3 oyun boyunca bu stile devam edelim. Artık sizin mutlaka bazı oyunlarda blöf yaptığınız kanısına varacaklar. Elinizde gerçek bir el olduğunda ise size inanmayıp all-in (rest) çekenler olacaktır mutlaka. İşte vurgunun boyutu bu gibi anlarda büyük olur. Eğer ki elinizde nuts (olabilecek en iyi el) veya ondan bir düşük el varsa sizi kaçırabilmelerinin pek yolu yok.

Loose-Agresif’te Parti Stratejisi’nin üzerine Anlık Strateji’nin baskısı yüksektir. Verdiğim ilk örnek üzerine düşünelim (Kupa J-10). Flop’tan sonra her zamanki arttırımınızı yaptınız ve rakibiniz all-in çekti. Unutmayın alamayacağınız bir elde sizin riske ettiğiniz miktar toplamda Big Blind’ın 6-8 katıdır fakat rakibiniz için çok daha fazlası. Profit-Loss (Kar-Zarar) hesabınızı yapın ve pas geçin. Çünkü eninde sonunda rakibinizi daha güçsüz yakalayacaksınız. Unutmayın bu oyunda şansınızı denediniz ve olmadı; ama bir daha olmayacak diye bir kural yok .

Strateji ile ilgili bahsetmek istediklerim şu anda bunlar. Tabi ki örnekler çeşitlendirlebilir ve binlerce kombinasyon içinden bir sürü el üzerine yorum yapılabilir. Daha önce de bahsettiğim gibi; bir eli oynamanın tek bir en iyi yolu yoktur. Değişkenler çok ve işin içine kontrol edemedeğimiz parametreler ve psikoloji girmekte. O yüzden yazılarım tavsiye niteliğinden çok size stratejinizi oluştururken yardımcı olacak bir tür yol haritası olarak görülebilir. Mutlaka herkesin kendisine göre kurduğu bir profil olacaktır ve profil üzerinden yukarıda da yazdığım ve bahsetmediğim bir sürü teknikten yararlanılacaktır.

Özetle, bana göre iyi bir strateji:
- Çözülemez (ya da çözülebilir gibi görünen)
- Karmaşık
- Tutarlı
- Kazandıran
olmalıdır.

Önyazı

Yazdıklarım kumar hakkında değil. Elbetteki bu oyunun o tarafı da var; ancak sanırım her oyun içerisinde kumardan bir parça bulunuyor. Benim bahsettiğim kontrol edebildiğimiz:
- Strateji
- Psikoloji
- Olasılık
- Blöf
- Disiplin
- Oyuncu Okuma
- Oyun Okuma
gibi şeyler. Şunun farkında ve bilincindeyim ki kimseye nasıl oynayacağı öğretilemez. Poker bir karakterin ortaya konulmasıdır. Birçok oyuncunun karakteri dışında birini canlandırma çabası hüzün ile sonuçlanmıştır. Yalnız bu oyunun en zevkli kısmı olan “blöf” sadece ve sadece karakteriniz dışındaki biri olduğunuz zaman işe yarar.
Blogu açma nedenim oyunun bileşenleri hakkında biraz derin düşüncelere dalmak ve bunları paylaşmak. Dolayısıyla burada yazdıklarım ne daha iyi poker oynayabilmek için taktik olarak kullanılabilir ne de her şart altında doğru oldukları söylenebilir. Oyunun biraz da felsefe kısmı üzerine kafa yormak, belki de hepimizin oyunda kazanmak ya da kaybetmekten daha çok zevk aldığı bir nokta olduğu için yorumlarınız yazılarıma artı sağlayacaktır.

Bir oyundan çok daha fazlası lafı aslında bütün oyunlar için geçerli. Çünkü oyunlar gerçek yaşamın kısa süreye sığdırılmış birer taklididir. Ben de Pokeri gerçek hayat ile özdeşleştiririm. Ama daha çok bir film sahnesiyle; çünkü gerçek hayatta bu kadar aksiyon yaşamıyorum. Birbirilerine silah doğrultan insanlar düşünün ve siz silahınızın içinde mermi olup olmadığını ve ya kaç mermi olduğunuzu bilen tek kişisiniz. Yalnız bir dezavantajınız var ki o da size doğrultulan silahlardan hangisi gerçek, hangisi kurusıkı, hangisinde mermi var; o kısım tamamen hislerinize ve gözlemlerinize bağlı. Dönüp koşmaya da başlamak hayatınızı kurtarabilir ve ya durup çarpışmak da. Sonunuza karar verecek sizsiniz.

Referans olarak en çok sevdiğim tür olan Texas Hold’em Poker’i alacağım. Çözümlemeler, bu türün kuralları düşünülerek yapılmıştır. Yazılarımda mümkün olduğu kadar Türkçe kullanmaya çalışacağım; gerekli gördüğüm yerlerde Türkçe anlamıyla beraber İngilizce terimi de yazacağım. (Bu biraz zor bir bölüm zira poker terimlerinin bazıları ya Fransızca’dan ya da İngilizce’den dilimize girmiştir. Dolayısıyla bazı terimlerin Türkçe’ye çevriminin aynı anlamı vereceğinden şüpheliyim.)

Son olarak şunu söylemek isterim ki, beni okuyan birçok insandan daha tecrübesiz olabilirim. Fakat burada yazdıklarım tavsiyeden ziyade hepimizin oyun içinde düşündüklerimizi ve uyguladıklarımızı bir temel üzerine oturtmaktır. Burada bilmediğiniz birşeyi yazacağımı zannetmiyorum. Sadece karşılaştığımız durumlar üzerine yaklaşımlar mevcuttur. Yazılanları akıl süzgecinden geçirme kısmı size ait olan paylaşımlar olarak özetlenebilir.